En kompleks biyolojik sistemdir fakat buna rağmen pek çoğumuz onun ne şekilde işlediğini veya tam olarak ne olduğunu öğrenmiyoruz.
Ve iki tane de büyük organdan oluşmaktadır.
Her gün tıpkı bir ordu gibi, teşkilatlanmış askerler yüzbaşılar, istihbarat subayları, ağır silahlar ve deli intihar bombacılarından oluşan yüz milyarlarca yeni hücre üretir. Soyut bir şey değildir. Bağışıklık sisteminiz SİZSİNİZDİR! Yani sizi yiyip bitirmek isteyen milyarlarca mikroorganizmadan ve kansere dönüşmüş kendi kötü huylu hücrelerinizden sizi koruyan biyolojinizdir. Bir sürü farklı görevi olduğundan hepsini tek bir videoda ele almak mümkün olmadığından onun farklı görevlerine göz atacağımız bir seri yapacağız.
Gün normal bir şekilde geçmekteydi. Ta ki, yeryüzü bir anda patlayana dek. Bir asteroit gökyüzünü yarıp yere çarpmıştı. Sayısız uzaylı varlık her yeri işgâl ediyor ve az sonra şehirler ile altyapıları yerle bir edip insanları yemeye başlayacak. Aslında bu, vücudunuzdaki hücrelerin başından geçmekte olan bir olaydır. Biraz önce parkta kirli bir dalın kestiği kanayan başparmağınızı inceliyorsunuz. Ne kadar da rahatsız edici! Fakat yaranın içinde dehşetli bir felaket meydana gelmiştir. Her bir yanda ölü hücreler, kan ve pislik var. Daha da beteri sayısız bakteri yeni yaşam alanlarını incelemek, kaynaklarınıza el koymak ve her tarafa dışkı bırakmak için çaresiz hücreleriniz arasındaki ılık inleri istila ediyor. Derhal savunmanızın ilk aşaması devreye girer.
Saldırıdan kurtulan, yaralanan ya da ölmek üzere olan hücreler panik içinde çığlık atıp bağışıklık sisteminizi canlandıracak kimyasal alarm sinyallerini salıverir. İlk boy gösteren hücreler “Makrofajlar” olur. ඞ. Tipik bir hücre insan boyutlarında olsaydı bir makrofaj siyah gergedan büyüklüğünde olurdu. Temelde acıya dayanıklı hücrelerdir ama yine de onları sinir etmeyi hiç istemezsiniz. Bakteriler ise onları sinir eden şeylerdir. Saniyeler içinde, büyük olan hücreler taarruza geçip bakterileri acımasızca katletmeye başlar. Bir ahtapotun kollarını açmasına benzer şekilde vücut kısımlarını uzatarak bakterileri yakalarlar ve onları bütün bir şekilde yutup canlı canlı sindirirler. Bir makrofaj, mecali kalmayana dek 100 tane bakteri yiyebilir. Fakat çok sayıda düşman kuvveti mevcut.
Dolayısıyla makrofajlar destek çağırır. Yüz binlerce nötrofil, kanınızda makrofajların sinyallerini alarak muharebe meydanına doğru yola koyulur. Nötrofiller, tek amaçları öldürmek olan aşırı kuvvetli kamikazelerdir. Öldürme konusunda öyle heveslidirler ki doğumlarından birkaç gün sonra kendilerini öldürürler. Böylece de vücudunuzu kazara içten yok etmeye fırsatları olmaz.
Ya da onları parçalayıp yutmaya başlarlar.
Saldırılarında öyle özensizdirler ki sizin kendi hücrelerinize de ciddi oranda hasarlar verirler. Fakat sivil zayiat onların umrunda değildir şu an aslında hiçbir zaman değildir! Nötrofillerin kimisi epeyce ilerleyip intihar butonlarına basarak patlar. Bunun sonucunda da kendi DNA'larından oluşan ve bakterileri hapsedip öldüren ölümcül kimyasallarla dolu geniş zehirli ağlar kusarlar. Bazı zamanlar, bir nevi çoktan ölü olmalarına rağmen patlamalarından sonra bile savaşmaya devam ederler.
İşte öldürmekten bu kadar çok zevk almaktadırlar. Savaş şiddetlenirken kan damarlarınız, vadiye açılan bir baraj misali vücut sıvılarını muharebe meydanına doğru akıtır. Bunu iltihap olarak farkedersiniz. Başparmağınız azıcık şişer ve kızarıp ısınır. Sıvılar, savaş alanına sessiz bir katili getirir: Milyonlarca “Tamamlayıcı Protein”. Yani, bakterileri sersemletip sonrasında onları delikler açarak öldüren bir nevi otomatikleştirilmiş sıvı silahı. Tamamlayıcı proteinleri detaylıca açıkladığımız bir video yapmıştık. (Tamamlayıcı Sistem). İşte şimdi bir dönüm noktasına varıyoruz. Eğer ki işler yolunda giderse ilk savunma hattınız işgâlcileri hızlıca etkisiz hâle getirir.
Fakat bazen düşman birlikleri çok güçlü olur ve sizin savunma birliklerinizi nihayetinde alt eder. Bunun anlamı, bir insan olarak sizi kesin ölümün beklediğidir. Artık “Dentritik Hücrenin” öne çıkma sırası gelmiştir bağışıklık sisteminizin istihbarat subayının yani. Askerleriniz bakterilerle savaşırken o da, bakterileri ufak parçalara ayırıp kendisini bakteri parçalarına bulayarak numune topluyordu. Tıpkı ölü bir düşmanın bağırsaklarının içinde kendisini süsleyen bir asker gibi. Hücre, muharebe meydanından ayrılır ve dokularınızın tamamını bağışıklık merkezinize bağlayan bağışıklık sisteminizin otoyoluna girer: “Lenf Düğümleriniz”. Muharebe meydanından gelen dendritik hücre bir “Yardımcı T Hücresi” arıyor. Yani, bağışıklık ordunuzda bulunan çok amaçlı kumandan sayılabilecek hücreyi. Fakat herhangi bir sıradan yardımcı T hücresini değil yaranızı enfekte etmiş bakterileri def etmek için tam olarak uygun silaha sahip olanını arıyor. Böylece, hâlâ bakteri parçalarıyla kaplıyken etrafta dolaşıp karşılaştığı her yardımcı T hücresine sürtünüyor.
Çoğu T hücresi dentritik hücreden iğrenip onunla ilgilenmiyor. Ancak birkaç saat sonra bir şey çıt ediyor. Bir yardımcı T hücresi bakteri parçalarının farkına varıyor. Bu hücre, tam da şimdi ihtiyaç duyulan silah! Dendritik hücre sevinçten havalara uçuyor ve yardımcı T hücresini etkinleştiriyor. Bir dakika ama. Nasıl oluyor da bağışıklık sisteminizin, size bulaşan belli bakterilere karşı silahı olan bir hücresi bulunabiliyor? Bağışıklık sisteminizin evrendeki her olası hastalığa karşı mükemmel bir silahı vardır. Mesela kara vebaya koronavirüsüne ya da 100 sene sonra Mars'ta ortaya çıkacak olan bir enfeksiyona karşı. Bundan bir sonraki videoda biraz daha fazla konuşacağız çünkü bu aşırı karmaşık bir konu. O yüzden şimdilik olası her düşmana karşı silahları olan milyarlarca eşsiz yardımcı T hücrenizin olduğunu bilseniz yeter.
Savunma hattınız canlanır ve okula gitmek için kalkması gereken bir öğrenci misali uyanır.
Ağır silahlarınız son derece etkilidir ama çok da hızlı oldukları söylenemez. Etkin hâle gelen yardımcı T hücresi kendini tekrar tekrar klonlamaya başlar. Bir, iki olur iki, dört olur ta ki binlercesi oluşana dek klonlama işlemi sürer. Şimdi de iki gruba ayrılırlar. İlk grup, askerlerinize destek sağlamak amacıyla hemencecik harekete geçer. Muharebe meydanındaysa işler çığırından çıkmakta. Yorgun düşmüş bir makrofaj yenilgiyi kabullenmek üzere. Günlerdir cenk ettikten sonra artık gözlerini yummak istiyor silah arkadaşlarının çoğu gibi. Ancak yardımcı T hücreleri geliyor.
Bir tanesi yorgun makrofaja yaklaşıp özel kimyasal sinyallerle makrofajın kulağına bir şeyler fısıldıyor. Hemencecik, morali bozulmuş asker tekrardan dinç hissetmeye başlıyor. Ancak başka bir şey var: Sıcak, beyaz bir öfke. Makrofaj ne yapması gerektiğini çok iyi biliyor: Öldürmek! Canlanmış bir hâlde, kendini bir kez daha düşman hatlarına atıyor. Muharebe meydanının dört bir yanında bu gerçekleşmeye başlıyor. Bu esnada ikinci yardımcı T hücresi grubu da, diğer bir savunma hattını etkinleştirmeye çalışıyordu: Antikor fabrikalarınız olan “B Hücreleri”. Antikorlar, düşmanları yakalamak için iki kıskaçları olan minik yengeçlere benzeyen süper protein silahlarıdır. Tıpkı yardımcı T hücreleri gibi vücudunuzda olası her düşman için uygun antikorları üretebilen B hücreleri de bulunur. Ve işte yardımcı T hücresi de tam olarak bu B hücrelerini aramakta. Bir ya da iki gün sonra doğru B hücresi bulunmuştur ve kendini klonlamaya başlar.
Yeterli klon yapılır yapılmaz her bir B hücresi saniyede 2000 kadar antikor üretmeye başlar. Kendinizi yaralamanızdan ve bakteri istilasından yaklaşık bir hafta sonra ikinci savunma hattınız nihayet tam güç savaş alanına ulaşır. Minik ordu, muharebe meydanına akın ederek çaresiz bakterileri kıstırıp sersemletmeye başlar. Antikorlar, bakterileri bir araya toplar ve onları hareket edemez ya da savaşamaz hâle getirir. Bu esnada da askerleriniz savunmasız kurbanları katleder. Durum çabucak düzeliyordur. Son düşmanlar da temizlendiğinde askerleriniz artık kendilerine ihtiyaç duyulmadığını anlar ve kaynaklardan tasarruf etmek için kendilerini öldürmeye başlar. Ancak hepsi kendini öldürmez. Birkaç yardımcı T hücresi kalıp “Hafıza Hücrelerine” dönüşür. Bunlar, dokuyu yıllarca gözetim altında tutup aynı bakterilerin buraya bir daha asla adım atamayacağından emin olacaklar.
Benzer bir şekilde, birkaç B hücresi de ölmeyip eser miktarda antikor üretmeye devam edecek. Böylece belki de hayatınızın geri kalanında bu bakterilere karşı bağışıklık kazanacaksınız. Bir gün uyanıp yaranın iyileştiğini ve yalnızca soluk kırmızı bir izin kaldığını fark ediyorsunuz. Hücrelerinizin giriştiği amansız mücadeleden haberiniz dahi olmadı. Bu sizin için yalnızca hafif bir rahatsızlıktı.